CHP Lideri Kılıçdaroğlu, İktidar Yolunda Dayanışma Yemeğine Katıldı

17.05.2022

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:

-“Uzun süredir mücadele ediyoruz. Bu mücadele hak mücadelesidir. Bu mücadele aynı zamanda her insanın evinde huzur içinde yatması için verilen mücadeledir. Bu mücadele alın terine değer verme mücadelesidir. Bu mücadele hak, hukuk, adalet mücadelesidir. Bu mücadele ekmek mücadelesidir, evine ekmek götüremeyen milyonların mücadelesidir.”

-“ Bu ülkeye özgürlüğü getireceğiz, bu ülkeye demokrasiyi getireceğiz, bu ülkeye helalleşmeyi getireceğiz, bu ülkeye siyasette ahlakı getireceğiz. Bu ülkeye beraber yaşamayı, kimlik farkı gözetmeksizin, inanç farkı gözetmeksizin, yaşam tarzı farkı gözetmeksizin beraber yaşama anlayışını getireceğiz.”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Ankara İl Başkanlığı tarafından düzenlenen İktidar Yolunda Dayanışma Yemeğine katıldı. CHP lideri Kılıçdaroğlu, toplantıda yaptığı konuşmada şunları söyledi:


Teşekkür ederim. Efendim genelde il örgütlerinin yaptığı yemeklere katılmıyorum ilke olarak. Ama bu kez Ankara İl Başkanımız ısrarla 'mutlaka katılmanız lazım' dedi. 'Sizin adınıza davetiyeleri sattık' deyince geldim. Şimdi sohbet edeceğiz.

Evet, Çankaya bizi bekliyor. Bunun ben de farkındayım, siz de farkındasınız. Ama oturduğumuz yerde kimse bize Çankaya’yı ikram etmez. Bunun için mücadele etmemiz lazım. Halkın sorunlarını içselleştirmemiz gerekiyor. Yaşadıkları sorunları yaşamamız gerekiyor. O zaman söylemlerimizdeki samimiyeti halka aktarabiliriz.

Elektriğimi kestirdim bedelini ödemeyerek. Çünkü elektriği kesilen dört milyon insanın yaşadığı dramı yaşamak gerekiyor. O zaman siz elektriği kesilen insanların derdini, samimi olarak geniş kitlelere aktarabilirsiniz. Her bir arkadaşım, yani yol arkadaşım, yani yol arkadaşlarım; birlikte mücadele edebilirsek, gücümüzü birleştirebilirsek ve en önemlisi söylemlerimizi ortaklaştırabilirsek sonuca ulaşırız. Ben ayrı şey, siz ayrı şey söylerseniz olmaz. Beraber aynı şeyleri söylemek zorundayız. Halkın sorunlarını birlikte dile getirmek zorundayız. Birimiz A'dan söz ederken, öbürü Z'den söz ederse halka güveni veremeyiz. Halka güven vermenin temel yolu, söylemlerimizi ortaklaştırmaktır.

Yeter mi? Hayır. Her birimiz, birbirimize propaganda yapmaktan, birbirimizin söylemlerini eleştirmekten vazgeçmek zorundayız. Biz beraber, ortaklaşa söylemlerimizi ayni minval üzerine, aynı paralelde götürebilirsek emin olun halk bize oy verecek ve biz halkımızla kucaklaşacağız. Bunun yolunu görüyorum, yöntemini görüyorum, insanları görüyorum. Daha önce bize selam vermeyen insanların, bize selam verdiğini görüyorum, kucaklaştığımızı görüyorum. Halk kucağını açmış vaziyette ve bizi bekliyor, ama samimi olarak bizi bekliyor.

Uzun süredir mücadele ediyoruz. Bu mücadele hak mücadelesidir. Bu mücadele aynı zamanda her insanın evinde huzur içinde yatması için verilen mücadeledir. Bu mücadele alın terine değer verme mücadelesidir. Bu mücadele hak, hukuk, adalet mücadelesidir. Bu mücadele ekmek mücadelesidir, ekmek ekmek! Evine ekmek götüremeyen milyonların mücadelesidir. Bu mücadeleyi yapıyoruz ve yapmak zorundayız.

‘İktidar Yolunda Dayanışma Yemeği.’ Güzel. İktidar yolunda yürüyeceksek, dayanışma yemeğinden hemen sonra, yarın sabahtan itibaren; Kadın Kolları, Gençlik Kolları, Milletvekilleri, Parti Meclisi Üyeleri, MYK Üyeleri ve en başta da Genel Başkan hepimiz çalışmak zorundayız ve çalışacağız. Çalışırsak, göreceksiniz sonuç alıyoruz. Kendi adıma söyleyeyim. Çalışıyor muyum? Kendi adıma söyleyeyim, eksiklerim olabilir, yanlışım olabilir. Ama şundan bütün yol arkadaşlarımın emin olmasını isterim. Yorulmak bana haramdır, yorulmayacağım, iktidara kadar. Bazen soruyorlar arkadaşlar, ‘Efendim yoruldunuz mu?’ Bizde yorulmak yok, dedim. Halk bu vaziyetteyken, insanlar devasa sorunlarla karşı karşıyayken; bizim yoruldum deme hakkımız yoktur. Günün 24 saati ise 24 saat, 36 saat ise 36 saat çalışacağız. Ama nasıl çalışacağız? Bu da önemli bir soru. Kendi kendimize konuşup, biz çalıştık dersek olmaz bu iş. Örgüt toplantısında da söyledim, stratejinin önemini vurguladım, çalışmayı bir strateji üzerine inşa etmek zorundayız.

Şimdi, CHP’nin bilgi işlem merkezinde hiçbir partinin sahip olmadığı bütün bilgiler var. Ve örgütümüz o bilgilere rahatlıkla ulaşabiliyor. Hangi sandık çevresinde ne kadar oy aldık, hangi mahallede oyumuz düşük, hangi ilde oyumuz düşük, hangi ilçede oyumuz düşük, bunların hepsi belli. Demek ki çalışacağımız alanı belirlerken, bizim mahallede çalışmayacağız. Bizim apartmanda herkes bize oy veriyorsa, bizim apartmandakilerin kapısını çalıp, ‘Efendim seçimlerde bize oy verin demeyeceğiz.’ Ne yapacağız? Oyumuzun düşük olduğu, bugüne kadar sağlıklı ve tutarlı bir ilişki kuramadığımız insanlarla muhatap olacağız, onlarla konuşacağız.

Ben kanaat önderleri ile toplantı yapıyorum. Ama o toplantılarda bugüne kadar CHP’ye hiç oy vermemiş, kenarından bile geçmemiş, insanlarla oturup konuşuyorum. Her türlü soruyu sormalarına olanak sağlıyorum. 'Her türlü soruyu sorun ve ben de her türlü sorunuzu büyük bir samimiyetle cevaplandıracağım' diyorum. Samimi ilişki kurmak istiyoruz. Dürüstlük deseniz var, ahlak deseniz var, erdem deseniz var, bilgi deseniz var, birikim deseniz var. Bütün yol arkadaşlarımda bunların tamamı var. Ama eksik olan ne? Strateji. Eksik olan bu. Kime anlatacağımız konusunda biraz çekingeniz. ‘Buraya gidersek acaba ne olur?’ Hiçbir şey olmaz. ‘Efendim bunlar zaten bize oy vermiyorlar.’ Niçin vermiyorlar? Oy vermiyorlarsa sorun oy vermeyende değil, sorun oy istemeyende. Neden gitmiyoruz, neden oturmuyoruz, neden konuşmuyoruz? Bunun mücadelesini yapmamız lazım.

Bakın anlatayım. Afyon'a gidiyoruz seçim için. O gün bir gazetecinin köşe yazısında, Afyon’a çok yakın bir köyde CHP’ye hiç oy çıkmadığı yazılıydı. Arkadaşlara dedim ki, o köye gidelim. Gittik o köye. Bir eve girdik, avlu vardı. Bir karı koca, adam çalıştırdığı kamyon dolayısıyla olması gereken bir belgeyi alamamış, çok pahalı, dolayısıyla kaçak çalışıyorum diyor. Derdini anlattı dinledik biraz sonra. Köy odasına gittik, köy odasında bütün eleştiriler geldi CHP’ye yönelik olarak. Herkes ama. İlk kez bir Genel Başkan gitmiş. İlk kez il başkanı orada, ilk kez partinin yetkilileri orada. Hiç kimse gitmemiş. Her türlü eleştiri geldi. Hepsini büyük bir sabırla dinledik ve cevabını verdik. Seçimden sonra en çok merak ettiğim, o köyden bize iki oy çıktı mı? Evet, o köyden bize iki oy çıktı. Büyük bir ihtimalle gittiğimiz evdeki, karı koca dediler ki bu seçimde büyük bir ihtimal Genel Başkan geldi bizi dinledi ve bize verdiler diye. Daha sonra Afyon'a gittiğimde o köyden sekiz kişi geldi partiye üye oldu. Şimdi böyle çalışırsanız, vatandaş size niye oy vermesin. Hırsızlık yapmayacağız, yolsuzluk yapmayacağız, adaletsizlik yapmayacağız. Herkesin hakkını hukukunu savunacağız. Bize oy veremeyenin hakkını hukukunu da savunacağız. Devlete eleman alırken, torpil yapmayacağımızı söylüyoruz. Gençlere her türlü imkanı sağlayacağımızı söylüyoruz. Alın terine değer verdiğimizi söylüyoruz. Herkesin inancına, herkesin kimliğine, herkesin yaşam tarzına saygı göstereceğimizi söylüyoruz. CHP’deki değişimi herkesin görmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Halkın partisi olma yolunda büyük adımlar attığını söylüyoruz. Esnafından çiftçisine, taksi şoföründen tır şoförüne kadar herkesle kucaklaşıyoruz. Herkesin alın terini bir şekliyle görüyoruz ve o alın terinin ne kadar değerli olduğunu ona da anlatıyoruz, zaten biz de biliyoruz ve bunu içselleştiriyoruz. Bunları anlatmamız lazım. Ama birbirimize değil.

Gidiyorum, illere. 'Suriyeliler konusunda niye bunu söylemediniz.' Yani onları kendi ülkelerine, kendi özgür iradeleri ile göndereceğimizi niye söylemediniz. Oysa ben bunu tam üç yıldır söylüyorum. Tam üç yıldır. Bana söyleyen partili, tam üç yıldır beni dinlememiş. Yeni bir şey keşfetmiş. Birisi onu söyledi diye ‘Niye biz bunu söylemiyoruz?’ Başkasını dinliyor ama bazen dinlemesi gereken kişiyi dinlemiyor. Bu tür eksikliklerimiz var. Madem bir yemekteyiz eksikliklerimizi görmek zorundayız. Bunları telafi etmek zorundayız.

Vatandaş bizi bekliyor, iktidar bizi bekliyor. Ama iktidara hazırlıklı olmak zorundayız. Milletvekili arkadaşlarımı illere gönderiyorum, "Bu kez illere gittiğinizde; doğrudan doğruya ister kahveye gidin, ister ticaret odasına, ister sanayi odasına, ister esnaf odasına, ister sivil toplum örgütlerine ve şunu söyleyin: ‘İktidara geliyoruz, bu ilin sorunlarını söyleyin ve biz bunları saptayacağız.’ Önceliğimiz illerin sorunlarını çözmektir" diyorum. Biz her şeyden önce var olan sorunları akılcı yöntemlerle saptamak ve sağlıklı, tutarlı çözümler üretmek zorundayız.

Hep şu eleştiri gelirdi. ‘Efendim CHP hep eleştirir. Sorunu nasıl çözeceğini anlatmaz.’ Ama şunu artık bütün dünya biliyor. Türkiye değil bütün dünya biliyor. Var olan bütün sorunları; en sağlıklı, en tutarlı şekilde saptayan parti CHP’dir ve her sorunu en sağlıklı, en tutarlı yöntemlerle çözecek olan parti de CHP’dir. Bunu bilmenizi isterim. Yine şunu söylüyorum, Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yok. Bütün sorunları çözülebilir, bütün sorunları çözme kapasitesi vardır CHP’de. Eğer biz sorunu yaşayanı dinlersek zaten sorunu çözeriz. Çiftçinin derdiyle dertlenirsek, esnafın derdiyle dertlenirsek, sanayicinin derdiyle dertlenirsek, sanatçının derdiyle de dertlenirsek bütün sorunları çözeriz. Niye çözmeyelim? Aklı önceliyor muyuz? Evet. Hayatta en hakiki mürşit ilim midir? Evet. Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olur muyum? Evet. İlim Çin’de bile olsa gidin öğrenin. Evet. O zaman bilgiyle, birikimle, akılla, irfanla var olan bütün sorunları çözebiliriz. Niye çözmeyelim? Arkadaşlarıma söylüyorum, çözümlerimizi inançla ve kararlılıkla anlatmalıyız. Bizi dinleyen kişi şunu düşünmeli; evet bunlar gelecekler ve sorunları çözecekler. Çünkü bizdeki kararlılığı sokaktaki vatandaş hissetmeli. Bunu yapmamız lazım. Her gittiğimiz ilin sorunlarını bilerek, her gittiğimiz köyün sorunlarını bilerek, her gittiğimiz ilçenin sorunlarını bilerek, önceden dersimizi çalışarak oraya gitmek zorundayız. Önceden dersimizi çalışmazsak söylediğimiz her şey havada kalabilir.

Bu yemeğin konusu bu mu olmalıydı bilmiyorum. Ama benim bunları örgüte anlatmam lazım, dinlemeniz lazım, konuşmamız lazım. Örgütle çok fazla bir araya gelemiyorum. İl başkanlarıyla, ilçe başkanlarıyla zaman zaman bir araya geliyoruz. Ama Türkiye çok ciddi sorunlarla karşı karşıya. İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesini her partilinin ezberlemesi lazım. Bakın okuması demiyorum, her partilinin ezberlemesi lazım. Bir yüzyılı devirdik, ikinci yüzyıla giriyoruz. İkinci yüzyılda, birinci yüzyılın başlangıçtaki temel sorunlarını aynen yaşamaya başladık. Bunları çözmemiz lazım. Çözecek olan partinin adı, CHP’dir. Bunu da bütün her yerde sizin anlatmanız lazım.

Eğer yargı, yargı olmaktan çıkmışsa, yasama organı bir kişinin iradesi ile el kaldırıp, indirir hale gelmişse; yürütme organı yasamayı ve yargıyı ipotek altına almışsa, rehin tutuyorsa; ciddi bir sorun vardır o ülkede. Adalet yok demektir o ülkede. Masum insanlar hapishanelerde ise, aydınlar hapishanelerde ise yasaklar sürekli getiriliyor ise, il başkanlarına cezalar getiriliyor ise hepimizin oturup düşünmesi lazım. Bu ülkeye özgürlüğü getireceğiz, bu ülkeye demokrasiyi getireceğiz, bu ülkeye helalleşmeyi getireceğiz, bu ülkeye siyasette ahlakı getireceğiz. Bu ülkeye beraber yaşamayı, kimlik farkı gözetmeksizin, inanç farkı gözetmeksizin, yaşam tarzı farkı gözetmeksizin beraber yaşama anlayışını getireceğiz. O zaman CHP gerçek anlamda halkın partisi olacaktır. Görevimiz ağır onu biliyorum. Ama önemli olan kolay işi başarmak değil, zor işi başarmaktır. Her birimizin omuzlarında ağır yük var. Kabul etseniz de etmeseniz de… Ben CHP’liyim diye çıktığınız andan itibaren, omuzlarınızdaki ağır yükü hissetmek zorundasınız. Sade vatandaş olarak geziyorsanız, bir şey demem. Ama CHP’liyim, bir partinin üyesiyim, hele CHP gibi bir partinin üyesiyim, böylesine köklü bir partinin, gelenekleri olan bir partinin, örfü, adeti olan bir partinin üyesiyim diyorsanız, ciddi bir sorumluluğunuz var demektir. Ve her birimiz o sorumluluk içinde hareket etmek zorundayız. Sorumluluğumuz, bireysel sorunlarımızı çözmek değildir. Toplumsal sorunları çözmektir. Her alanda sorun var. Ama her alanda da çözüm var. Umutsuz değiliz. Umutsuzluk söylemi bizim kitabımızda yoktur. Biz, umudu büyütmek ve yeşertmek zorundayız. Ve beraber olmak zorundayız ve birlikte olmak zorundayız ve kucaklaşmak zorundayız. Kısır tartışmalar… Kesinlikle bundan vazgeçin. Buna asla izin vermeyin. Memleketin bu kadar sorunu varken kısır tartışma mı olur Allah aşkına? Sorunları bilmek ve çözmek konusundaki güçlü iradeyi ortaya koyarsak, toplumun her kesiminden destek görürüz. Kırsalından da, kentinden de destek görürüz. Dediğim gibi toplum, kollarını açmış bekliyor. Ama biz aklımızla, mantığımızla, bilgimizle ve sorunları nasıl çözeceğimiz yönündeki görüşümüzle o insanlarla kucaklaşmak zorundayız.

Belediye Başkanlarımız bu süreçte gerçekten güzel performans gösteriyorlar. Çalışıyorlar. Zaman zaman bir araya geliyorlar, dertlerini oturup paylaşıyorlar ve ondan sonra ortak projeleri geliştirmek ve büyütmek istiyorlar. İl Başkanları toplantılarımız, Kadın Kolları Başkanları toplantılarımız, İl, İlçe Başkanları toplantılarımız, MYK toplantılarımız, Parti Meclisi toplantılarımız düzenli aralıklarla sürekli yapılıyor. Belediye Başkanları toplantılarımızı değişik illerde yapıyoruz. İl Başkanları toplantılarımızı değişik illerde, oyumuzun düşük olduğu illerde yapıyoruz. Bütün il geziliyor, ilçeler geziliyor, böylece CHP’li milletvekilleri, Parti Meclisi üyeleri, Belediye Başkanları toplumla kaynaşıyor ve toplumla bir araya geliyorlar. Onlar da görüyorlar. Bir tek Belediye Başkanımızın dahi olmadığı yerlerde toplantılar düzenliyoruz. Bizi görsünler, bizi tanısınlar. Ve oradaki değişimi görüyorsunuz, değişimi fark ediyorsunuz. Dolayısıyla bireysel olarak stratejik çalışırken parti olarak da stratejik çalışmak zorundayız. Geniş kitleleri kucaklamak zorundayız. Bunları yapacağız.

Efendim sandık güvenliği. Seçime gideceğiz. Sandıkta görevli kişi, ‘Efendim dışarı çıkıp, sigara içeceğim.’ Hayır efendim, o gün sigara içmeyecek. ‘Efendim bana yemek gelmedi o zaman ben burayı terk ediyorum.’ Derhal partiden atılması lazım. Bakın derhal partiden atılması lazım hiç. Bu konuda çok kararlıyım. Ya bir yemek yemedin diye, yani bir öğle yemeği gelmedi diye sandık mı terk edilir? Memleket hangi halde? Bu söylendiği için bana söylüyorum. İl, ilçe başkanları görevlerini tam yapacaklar. Efendim sandık listesi ne diyoruz ona seçimlerde? Listeyi alıyoruz hemen gönderiyoruz. Çekmeceyi çekip listeyi gönderiyoruz bizim sandıkta görevli olan arkadaşlarımız bunlardır diye. Bundan 4 veya 5 yıl önce bir seçim sonrası, bir bakın bakalım şu bilgisayardan kaç arkadaşımız, sandık görevlisi olduğu halde, sandığın başında olmamış ve imzası yok? 10 bini aşkın. Sorun dedim, o gün olabilir bir cenazesi olabilir, bir hastası olabilir, kendisi hastaneye yatmış olabilir. Sorun böyle bir sorunu var mı yok mu? Sorunu olmayanların tamamını partiden attık. Tamamını ama. Bunlar partili değil. Seçim sırasında seçim sandığında görevli olan arkadaşların, nasıl bir görev üstlendiklerinin farkına varmaları lazım. Sıradan bir demokrasinin, sağlıklı işleyen bir demokrasinin ortamında biz seçime gitmiyoruz, baskının olduğu, yargının teslim alındığı, TBMM’nin büyük ölçüde teslim alındığı bir ortamda biz seçime gidiyoruz. Ve biz bu seçim sürecinde çalışmak zorundayız.

Bakın Bursa’yı, hep içimde ukdedir, Büyükşehir’i en rahat alacağımız yerde büyükşehir belediyesi ile il başkanı arasındaki çekişme yüzünden kaybettik orayı. Bütün Bursalılara karşı bizim mahcubiyetimiz vardır. Niye yapıyoruz biz bunu, hangi gerekçeyle yapıyoruz? Parti, bir bürokratik yapı değildir değerli arkadaşlarım. Partide hepimiz eşitiz. Ben de partinin üyesiyim, siz de partinin üyesisiniz. Ama partinin kendi organları, belli kişilere görev verir. ‘Sen Genel Başkan olacaksın’, ‘Sen Parti Meclisi Üyesi olacaksın’ diye, ‘Sen Belediye Başkanı olacaksın’ diye görev verir ve o görev halkın veya partililerin desteğiyle o görevlere o kişiler gelirler. Ama ben artık burada şu makamdayım, herkes benim altımda, yok öyle bir şey. Burası bürokratik yapının olduğu bir parti değildir. Burası halkın partisidir. Kim olursa olsun, hangi düzeyde olursa olsun, elimizi uzatacağız ve merhaba diyeceğiz, tokalaşacağız. Efendim esnaf, ayakkabı boyacısı acaba elleri boyalı mı? Ellerindeki ayakkabı boyası onun onuru ve şerefidir ve biz elimizi uzatıp onunla tokalaşacağız. Siyaseti böyle yaparsak kazanırız. Siyaseti böyle yaparsak bu halk bizi asla terk etmez. Tam tersine bizi kucaklar. Hiçbir siyasetçinin halka tepeden bakma hakkı ve yetkisi yoktur. Tam tersine, sıradan bir vatandaştan, en entelektüel düzeyi olan ya da sanatçı olan bir kişiyle de aynı şekilde mütevazi ilişkiler kurarak ve onu dinleyerek, bütün eleştirilerini de sabırla dinleyerek; ona bakmak, onunla konuşmak, dinledikten sonra da kendi görüşlerini ona aktarmak durumundadır.

Bir yerde şu söylendi bana, ‘Efendim CHP’liler geliyor, daha biz ağzımızı açmadan, lafı ağzımıza tıkıyor.' Olmaz. Olmaz böyle bir şey dinleyeceksiniz. Vatandaş seni bulmuş hazır derdini anlatacak sana. Sen derdini dinlemiyorsun, her şeyi ben bilirim. Yok kardeşim. Her şeyi ben bilirim diyen, aslında hiçbir şey bilmeyen kişidir. Devlette yapı vardır. Her şeyi ben bilirim diyen bir adam oturuyor zaten yukarıda ve memleketin de ne halde olduğunu görüyoruz. Her şeyi bilen adam, bildiğini sanan adam. Ve bir ülkeyi felakete sürükleyen adam. Ekonomisini, dış politikasını, eğitimini felakete sürükleyen bir adam. İşi ehline vermek gibi bir kavram vardır. İşin ehline veriniz. Bir deyim vardır, bir inanç vardır, bir kimlik vardır, bir süreç vardır. İşi ehline vermek. Kişiyi dinleyeceksiniz, bilmediğiniz bir şey olabilir, onu da dinleyeceksiniz. Dersimizi çalışmak zorundayız. Bu çerçevede hareket edersek başarılı oluruz. Niye olmayalım başarılı? Çalışırsak oluruz, emek harcarsak oluruz. Çiftçi buğdayını ekip, tarlasını sürüp, harmanını yapıp alın terinden sonra huzur içinde buğdayını satıyorsa onun hayatı mutlu bir hayattır. Biz de çiftçinin alın terine saygı gösterip var olan sorunlarını dinleyip ve o sorunları çözdükten sonra çiftçi kardeşimizle kucaklaşıyorsak biz de mutlu bir insan oluruz. Esnafla kucaklaşıyorsak biz de mutlu bir insan oluruz. Apartman görevlileriyle kucaklaşırsak onlar da mutlu olur, biz de mutlu oluruz. Toplumun her kesimiyle diyalog kurmalıyız ve şunu bilmeli herkes ve biz bunu anlatmalıyız. Cumhuriyette hiç kimse kimsesiz değildir. Ne diyor Gazi? “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir”. Bizim adımız ne? Cumhuriyet Halk Partisi. O zaman hiç kimse kendini kimsesiz hissetmeyecek. Biz herkesi kucaklayacağız ve herkes siyasal bir sorunla karşılaştığında gelip kapısını çalacağı ilk partinin Cumhuriyet Halk Partisi olmasını sağlamamız lazım. Bunlar bizi dinliyorlar, bunlar bizim sorunlarımıza ciddi ciddi eğiliyorlar, bunlar bizim yanımızdadırlar diyebilmeliler.

İzmir’de deprem oldu. Deprem sonrası İzmir'e gittim. İlk toplantı yaptığım kişiler, binaları yıkılan apartman görevlileriydi. Çünkü o binalar yıkıldı ve bu insanlar nerede çalışacak. İlk işimiz onlara iş bulmak oldu. Bunların hiçbirisi CHP'li değildi. Hiçbir ayrım yapmadık. İnsan mı? Evet insan. Sorun yaşadı mı? Evet, sorun yaşadı. Evi yok mu? Evet, evi yok. Ama bu insanın eşleriyle, çocuklarıyla beraber işe ihtiyaçları var ve biz bunu yaptık. Toplumun dokularına dokunmak, topluma dokunmak, toplumun dokularına işlemek zorundayız. Bunu yaparsak sonuç alırız.

Efendim bir yemekli toplantı için galiba biraz uzun bir konuşma oldu. Hepinize afiyet olsun. Hiç kimse unutmasın, toplum kucak açmış vaziyette. Biz çalıştığımız sürece, emek harcadığımız sürece toplumla kucaklaşacağız ve bunu sağlayacağız. Çünkü yine hiç kimse unutmasın, geliyor gelmekte olan.


CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, ANKARA’DA KONUŞTU

Benzer Haberler